Pages

Thursday, October 05, 2006




I

Bir ara edebiyat dergilerinden birinde yazarlar arası bir tartışma sürüyordu. Söz konusu hararetli tartışma, yazmak için kullandığınız "araç" sorusuyla patlak vermişti ve kalem, kurşun kalem, özel kağıtlar üzerine mürekkepli kalem , eski model yazı makinesi ya da bilgisayar arasında tercihlerin çarpıştığı dehşetli bir savaş alanına dönmüştü dergi sayfaları. Birkaç serinkanlı insanın "ne fark eder" dediği ise o toz duman arasında duyulmamış, daha doğrusu kavganın şehveti her zamanki gibi galip gelmişti. Gerçekten ilhamın ne zaman ve ne şekilde geldiği kimin umurunda?
( ki aklına gelen parlak bir fikri not almak için kağıt peçetelere, hatta tuvalet kağıtlarına, adisyon arkalarına hangimiz not almadık ?)

II

Yapılan işi kullanılan enstrümandan ayırmak elbette her zaman mümkün değil. Ama enstrüman aslında hiçbir zaman tekil değildir; Keman sesi onu bütünleyen enstrümanlar manzumesinin bir parçası olduğu için bütün diğer seslerle birleşir ve kafamızda tek bir sese dönüşür. Keman diğer sesleri bilmeyen için sadece bir sestir işte.

III

Sayısal kamera, hayatımıza giren birçok sayısal araç gibi kendisi için öngörülen işlevi (başlangıçta biraz aksayarak da olsa!) yerine getirmeye başladı;
bütün sayısal araç gerecin sahip olduğu nerdeyse ontolojik bir bağlam sorunuyla birlikte tabii ki. Bu sorun sayısal olarak yapılan ve bilgisayar dediğimiz araçlara devrettiğimiz bütün işlerin ortak sorunu ve tedirginliği aslında. Biz onların varlığını kabul ettiğimiz sürece varlar ve devraldıkları analog gelenekten bağımsız bir tarihleri yok aslında. İşte bu durum hiç şüphe duymadan kabullendiğimiz kimi pratik işler dışında karşımıza çıktığında daha içsel bir güvensizliği de beraberinde getiriyorlar. Tabii bu güven sorununun daha kolay aşıldığı alanlar var, bunlar üretimin optimizasyonu çerçevesine daha yakınlar.

IV

Tam da bu noktada geleneğin içinden yetişenler, "yeni" karşısında daha da muhafazakarlaşıp, tutundukları noktanın küçülmesini dikkate almadan içlerine kapanabiliyorlar. Sayısal fotoğrafın ortaya çıkışı, yapılan işle enstruman ayrımını anlayamamış bir yerde daha da sorunlu olabiliyor. Keman örneğine burada geri dönersek, diğer sesleri bilmeyen için kemanın sesi diğerleri gibi bir sestir ve onu bir kompozisyonun içinde düşünmek için icra konusunu çözmüş olmamız gereklidir. İcra sorununu da çözdükten sonra daha büyük bir soru bekliyor bizi, peki ama ne çalacağız şimdi?

V
Sayısal araçların analog üretim araçlarının yerini alması, varsayımsal bir gerçekliğin tanımlı ve kabul edilmiş olmasına bağlı; burada elbette elma senin zihninde saçmalığını tekrar etmeye çalışmıyorum. Analog teknolojilerin oluşturduğu geleneğin bir similasyon üzerinde tekrarlanmasına gösterdiğimiz kabulden bahsediyorum. Bu kabul elbette işlevle ilgili çözümlere ikna olmamıza bağlı ikinci aşamada ise bu yeniden tanımladığımız "enstrumanın" icrası var; eee ne çalacaktık şimdi kısmı bizi başladığımız noktaya geri döndürüyor mu? Yoksa sahip olduğumuz birikim ve gelenek üzerinden mi devam edeceğiz? Sizce?

No comments: