Pages

Tuesday, September 09, 2008

-I-

1999 Adapazarı depremini izleyen hafta içerisinde oradaydım. Benimle birlikte iki kişi daha, ikisi de fotoğrafçı, toplam üç fotoğrafçı ediyor. Karışık hisler içinde çocukluğumun bir kısmını geçirdiğim şehri seyrediyordum. Yazdı, çok sıcaktı, şehir bitikti. Ben, güneşin altında, bakıyordum sadece. O gün sadece 20 kare çekmişim, kalan filmlerimi arkadaşlarıma verdim, zaten çekemiyordum. Daha sonra o 20 karede hiç insan yüzü olmadığını fark ettim, bir büyük felaketi insan yüzlerine taşıtmak istemediğimi her şey olup bittikten sonra anladım. Bu anlamda bir ikon üreticisi degildim.


-II-

Çağdaş anlamda fotoğrafın ikon üreticiliğini ve ikon kırıcılığını aynı anda üstlenmiş olması beni ilgilendiren kısmı. Günümüzde bütün medyalarda fotoğraf üretimini, birbirini kırarak yükselen dalgalara benzetiyorum. Güncel sanat içersinde ise kavramsal perspektifi, geçmişin ikonlarının üstlendiği tinsel anlamla birleştirmeye çalıştığım söylenebilir.


-III-

Neden ya da nasıl fotoğraf çekme kararı verdiğimi anlamaya çalışırım. Çünkü, fotoğraf fark üretir. Fotoğraf çekme davranışımızı tetikleyen temel davranış, verili durumumuzla, fotoğrafını çekmek üzere yöneldiğimiz obje arasındaki farkın üzerine kuruludur. Çekilen fotoğraf, bakiyeyi verir. Bağlı olduğum toplumun değer yargıları ve benim öznel yanlışlarım bu farkla birliktedir ve çoğu zaman nesnel olduğunu düşünme yanılgısı buradan doğar. Genel beğeniye hitap eden üretimler, bu nedenle ürkütücü bir bütünsellik, denklemin iki tarafında rahatsız edici bir eşitlik hissi uyandırır bende. Ve günümüzde bu eşitlik neredeyse günübirliktir. Fotoğraf ve ona bağlı ideolojik perspektif göze gürülmez olur bu noktada. İşte bu etno/egosantrik farkı ve ona bağlı perspektifleri görmeye çalışıyorum işlerimde.


-IV-

Tek merkezli perspektifin Batıda ortaya çıkmasını, aynı zamanda bir düşünme ve soyutlama biçimine yönelme olarak ele alırsak Doğu bunun izler çevresi olacaktır. Bu tarz bir düşünme pratiği, tek merkezli perspektifle gelen hiyerarşik etnosantrisizme bir eleştiri olanağını hem makro hemde mikro düzeyde verebilir. Nesnellik iddiası, tam da bu noktada tek merkezli perspektifin odak noktasını ya da kaçış çizgisini oluşturur. “Batılı bir araç ya da medya olarak tek merkezli perspektif ve onun mekanik üreticisi kamera, bu eleştiri için kullanılabilir mi?” sorusu bulunduğum coğrafyaya göre bir Doğulu olarak, elimdeki araca sıklıkla sorduğum bir sorudur. Burada kastettiğim eleştiri, Batının ya da onun düşüncesinin eleştirisi değil tabii ki. Kamera ve onun sunduğu olanaklar bütününü tek bir medya olarak ele alırsak, düşünme pratiği ve nesnellik iddaası olarak fotoğraf, eleştiri fikrimin temelini oluşturuyor. Bütün bunları kamera yani tek merkezli perspektif aracını kullanarak yapmaksa benim işlerimin tezini oluşturuyor diyebilirim.



-V-

Şimdi adını hatırlayamadığım bir fransız film yönetmeni; “camera, mikroskopla teleskop arasında kalmış işlevsiz bir araçtır” demiş bu çok gülerek katıldığım fikir; kameramı her elime alışımda dünyaya ve diğer insanlara burdan bu aletin deliğinden bakmaya çalışmanın saçmalığını bana hatırlatır. Sonuç olarak insanların, dünyayı ve diğer insanları benim gördüğüm gibi görmelerini sağlamak için fotoğraftan daha fazlasına ihtiyacım olduğunun farkındayım, şimdilik elimde sadece bu var.

29/05/2008